Assassin's Creed: Origins

Uzun zamandır oyun incelemesi yazmıyordum ama bu oyunu oynadıktan 2 saat sonra "ben bu oyunu en kısa zamanda bitirip incelemesini yazmam gerekiyor" derken buldum kendimi. 

Öncelikle Assassin's Creed: Origins nedir? bununla başlayalım. Assassin's Creed dediğime bakmayın aslında bu oyunun, serinin diğer oyunlarıyla hiçbir alakası yok. Daha doğrusu Assassins'likle alakası yok. AC: Origins'te oradan oraya koşuşturan Mısır'ın altını üstüne getiren o zamanın polisiyiz. Oyunda bütün Mısır halkı bizi Medjay (koruyucu, polis) olarak tanıyor. Evet Mısır dedim, eğer oyunun hiçbir fragmanını izlemeyip ve hiçbir incelemesine bakmadıysanız sıkı durun! AC sonunda bizi beklenilen topraklara Mısır'a götürüyor ve unutamayacağımız bir deneyim yaşatıyor. 

Mısır denilince akla ilk olarak herhalde Piramitler ve Firavun geliyordur. Tabii ki bunlar ve daha birçok şey bizi bekliyor. Ne duruyoruz buyurun turist aracına size şöyle bir Mısır turu yaptıralım.


HİKAYE

Oyunda adımız Bayek of Siwa yani Siwa'lı Bayek diye anılıyor. Bu yüzden gözlerimizi ilk olarak Siwa topraklarında açıyoruz. Siwa, Mısır'ın diğer şehirlerine göre çok daha küçük ve az gelişmiş bir şehri. Siwa'da bir takım güç sahibi insanlar ki biz bunlara tapınakçılar diyoruz, ellerine bir yerden Cennet'in Elmasını geçirmişler ve Firavun'u gücün sahibi olması için Siwa topraklarına davet etmişler. Fakat ortada büyük bir sorun var ki, o da bu elmanın şifresini bilen sadece bir kişi var. Tahmin etmek zor olmasa gerek, Siwa'lı Bayek. Tabii ki bizim ne denli bir savaşçı olduğumuzu bildikleri için oğlumuzu bir takım oyunlarla esir alıp bize şifreyi çözmezsek oğlumuzun öleceğini söylerler. Bu olayların sonucunda oğlumuzu kaybederiz ve o gün Siwa'da bulunan herkesi öldürmek için ant içeriz. 

Oğlumuz olduğuna göre tabii birde eşimiz var. Güzeller güzelinden hallice Siwa'lı Bayek'in eşi Aya. Kendisi de neredeyse Bayek kadar güçlü ve cesur bir bayandır. Hal böyle olunca Bayek başka bir şehirde Aya başka bir şehirde oğlunun intikamını almak için düşmanları tek tek öldürmeye başlarlar.
Aya ile ilk buluşmamız Alexandria'da (İskenderiye) gerçekleşiyor. Büyük İskender Persleri mağlup ederek Mısırı fethetmiş ve İskenderiye'yi kentini kurmuş. Burada belli başlı planlar yaparak düşman listemizde ki isimlerin üstüne birer birer çizik atıyoruz.


Hikayenin ilerleyen safhalarında Dünyalar güzeli Kleopatra ile karşılaşıyoruz. Onun hikayesi gerçekte olduğu gibi birebir oyuna aktarılmış. Kleopatra kardeşi tarafından tahttan indirilip sürgüne yollanır. Tahtta olan kişinin oğlumuzun öldürülmesiyle alakalı olduğunu öğrenir öğrenmez soluğu Kleopatra'nın yanında alırız. Bizden tahtta tekrar çıkmak için yardım ister ve intikamımızı almak için fırsat tanır. Bizde boş durur muyuz hemen kabul edip plan yapmaya başlarız.

Roma büyük sorunlar yaşarken Kleopatra, tahtın varislerinden Jül Sezar ile evlenip iki ülkeyi de kontrol altına almak ister. Fakat Jül Sezar, Mısır tahtında olan firavunun tarafındadır ve kale koruma altındadır. Bir süre düşündükten sonra Kleopatra'yı halıya sarıp içeri tüccar rolünde girmeye karar verirler. İçeri girdikten sonra Sezar, Kleopatra'nın güzelliğinden dolayı adeta büyülenir ve evlenip tahtta oturmayı kabul eder. Büyük savaşlardan sonra Kleopatra varisi olduğu tahta oturmayı başarır ve gözü hiçbir şey görmez. En başta bize verilen sözleri bile unutur. Aya Roma'ya gidip Sezar'ı öldüreceğini Bayek ise bunun ne kadar tehlikeli olacağını söyler. Bir grup kurulması gerektiğini ve bu grubunun Suikatsçi olması gerektiğini söyledikten sonra Roma'ya yelken açar ve oğlunun intikamını sonlandırır. Bayek Mısır'da seçilmiş kişilerden oluşan Assassin's Creed (Suikastçi Kardeşliği)  grubunu kurar.

OYNANIŞ

Serinin diğer oyunlarını tamamen unutun, yepyeni bir oynanış sistemi geliyor. Eski oyunları hatırladığımızda 10 kişilik grubun arasına girip quicktime event (O tuşuna bas korun  tuşuna bas saldır) olayı tamamen kalkmış. 3 kişi etrafınızı sardığı zaman ve bunlar sizin seviyenizden biraz yüksekse ya kaçıyorsunuz ya ölüyorsunuz. Tabii bu dediğim orta ve zor ayarlar için geçerli, çünkü oyun içinde istediğiniz zaman zorluk ayarını değiştirebiliyorsunuz. Eski oyunlara nazaran daha çok silah sınıfı ve çeşidi bulunuyor. yaygın, nadir, ender ve efsanevi olmak üzere bunlarında alt sınıfları bulunmakta ve her silahın ayrı animasyonu ve bitirici özelliği mevcut. Bu konuda gerçekten çok başarılı bir iş çıkarmış Ubisoft. Ben çoğu kesime göre serinin 4. oyunu olan Black Flag'i çok sevmiştim. Nedeni ise su altına geziyor olmamızdı, tabi bunu dilediğimiz yerde değilde oyunun bize belirlediği yerde yapıyor olmamız canımı çok sıkıyordu. Nihayet AC: Origins ile birlikte istediğim yerde su altına dalış yapıp hazine ve tapınakları keşfetmek çok hoşuma gitti. Bir diğer unsur ise atlar. Witcher 3'ten sonra at dinamiklerini iyi yapan bir oyun karşımıza çıkmamıştı. AC: Origins'te at sürmek oldukça keyifli ve witcher 3'teki gibi yolu takip et veya işaret konulan yere kendin git gibi seçenekler mevcut. Hal böyle olunca çok güzel manzaralar eşliğinde kahvenizi yudumlarken buluyorsunuz kendinizi. Manzaralar demişken hadi birazda grafiklerden bahsedelim.


GRAFİKLER

Eski bir oyuncu olarak oyunlarda ilk olarak grafiklere önem vermem ama tabi zamanımızın sağladığı koşullara ayak uydurmak gerekiyor. Ubisoft grafik konusunda adeta sanat yapmış. At üstünde göreve giderken bazen erteleyip güzel manzarayı, veya Ay'ın suya bıraktığı yakamoz'u izlemeye bıraktım kendimi. Kimi kasaba çorak araziyken, bir diğer şehirde bambaşka bitki örtüsüyle karşılıyorsunuz. Çölleri söylemiyorum bile, güneşin kumda bıraktığı gölgeden tutunda pramitlerin konumlandırılmasına kadar her şey yerli yerinde. Witcher 3'ten sonra bu evreni bu kadar iyi yansıtan oyun çıkış yapmamıştı. Ubisoft, CD Project Red'ten iyi ders almışa benziyor. Umarım bu fikrini serinin gelecek oyunlarına da yansıtmayı başarır.

ÇEŞİTLİLİK

Oyunda yüzlerce silah, onlarca at olduğunu söylemiştim. Kıyafet konusunda da bir artıyı hak ediyor Ubisoft. Silah ve atlarda olduğu gibi kıyafetlerde de yaygın, nadir, ender ve efsanevi sınıflar bulunuyor. Eski oyunlardan bir geleneği devam ettirip Altair ve Ezio'nun kıyafetlerini de Ubisoft Club'tan alabiliyorsunuz. Piramit konusuna gelirsek burada biraz hayal kırıklığına düştüğümü dile getirmek isterim. Çünkü dışarıdan bakıldığında muazzam büyüklükte görünüyorlar ama içeri girdiğinizde işler değişiyor. Dar koridorlar dar odalara açılıyor ve içeride ki hazine tarzı eşyaları topladıktan sonra giriş yerinden veya farklı bir yerden çıkış yapılıyor. Bilemiyorum belki gerçekten de piramitler bu şekildedir ama en azından içlerinde tuzak olmasını beklerdim açıkçası. Birde sokak müzisyenleri var ki beni benden aldılar. Bir saat hiçbir şey yapmadan oturup dinlediğim müzikler oldu. Çeşitlilik konusundan da kocaman bir artıyı hak ediyor.

SONUÇ

Önümüzde çok güzel bir oyun bulunmakta, Ubisoft her sene AC oyunu çıkarma politikasından vazgeçtiğinin meyvesini görüyoruz. Umarız bu tutumundan vazgeçmeyip 2 hatta 3 senede bir yeni AC oyunu çıkartmaya devam ederler. Çünkü elimizde uzun bir süre bizi idare edecek oyun var. Ezio'da olduğu gibi Bayek'e de üçleme yapacağını dile getiren Ubisoft, oyunun sonlarına doğru Roma'yı işin içine katarak bize bir ipucu veriyor olabilir. Diğer oyun Roma'da geçerse şaşırmayın.

Benim size aktarabileceklerim bu kadar, bir başka oyun incelemesinde görüşmek üzere hoşça kalın.  

GRAFİK: 9,8
HİKAYE/ATMOSFER: 9,8
MÜZİK/SES: 9,5
OYNANABİLİRLİK: 9,4
TOPLAM PUAN: 9,6
[Oyunun fiyatı: PC 209 TL - PS Store 270 TL - Xbox Store 270 TL]



Yorumlar